Rehberlik Bülteni

PSİKOLOG STEPHANİE TASİLARİDİS

2022-2023

http://zapyonrumlisesi.k12.tr/wp-content/uploads/2023/03/deprem-veli-bilgilendirme-kılavuzu.pdf

2021-2022


  “Yeşilay Haftası” “Sağlıklı Yaşam” ile ilgili farkındalık sağlamak için sloganlı videolarının çekilmesi

2020-2021

Yeşilay Haftası çerçevesinde okulumuz öğrencilerinden Sevgi Aydın, Niko Zoğrafidis ve Marianna Gülgün Psikolog Bn Stefania Tasilaridis’in gözetiminde “Yeşilay Haftasına İlişkin Mesajlar ” adlı videoyu hazırlayarak ” Biz yapabiliyorsak Sen De Yapabilirsin Hepimiz Sağlıklı Bir Yaşamı Hak Ediyoruz” sloganıyla Yeşilay Cemiyetinin düzenlediği ” sağlıklı bir yaşam ” temalı yarışmaya katıldılar.
Videoda pandemi nedeniyle uzun süredir evlerinde uzaktan eğitim ile öğrenimlerine devam eden öğrencilerimizin bu süreci sağlıklı yaşam bağlamında nasıl değerlendiklerini akranları ile paylaşamlarını amaçladık. Bu nedenle videonun kitlesini lise öğrencileri oluşturmaktadır.
01.03.2021

2019-2020

18/05/2020

EBEVEYNLİK TUTUMLARI

Erken çocukluk dönemindeki yaşantıların, kişinin tüm hayatı üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu günümüzde birçok psikoloji ekolü tarafından kabul edilmiştir. Bu doğrultuda, erken çocukluk döneminde yapılan ebeveynliğin niteliği önem kazanmaktadır. Senelerdir okul öncesi dönemde anne-babaların çocuk yetiştirme tutumları hakkında yapılan araştırmalarda, farklı ebeveyn özellikleri ortaya koyulmuştur. Bu yazıda, en temel üç ebeveynlik tutumundan kısaca bahsetmek istiyorum.

Otokratik Tutum (Cezacı Yaklaşım)

Cezacı yaklaşımda ebeveynin koyduğu sınırlar nettir, ancak çocuğa seçenek sunulmaz. Bu tutuma sahip ebeveynler çocuğun ayrı bir birey olduğunu ve kendilerinden farklı düşüncelere sahip olabileceği fikirlerini kabul etmezler. Güç ve kontrolün tamamen ebeveynde olduğu bu tutumda, anne/baba problemleri çözmenin kendi görevi olduğunu düşünür ve kendisini bir dedektif gibi kimin suçlu olduğunu araştırıp, bir yargıç edasında bu suçun cezasını belirlerken bulabilir. Bu tutuma sahip aileler genelde problem çözme yöntemi olarak bağırmak, kıyaslamak, ayıplamak, aşağılamak, fiziksel/duygusal şiddet uygulamak gibi yöntemler kullanırlar. Çok uzun yıllar boyunca en çok başvurulan yöntem olmuş olan bu ebeveynlik şeklinin, çoğu zaman çocuğun istenmeyen davranışını durdurduğu için çok etkili olduğu zannedilse de, aslında bu tutum çocuğa “Kim daha güçlüyse onun söylediği olur” mesajını verir. Çocuk problem çözme becerilerini geliştirmek yerine iletişimde ve sorunlarını çözmede kırcı yöntemler öğrenir. Ceza verici ebeveyn tutumuna sahip ailelerin çocukları otoriteye karşı itaatkar olup ondan çekinirken; otorite baskısı kalktığında genellikle öfke kontrol problemleri, isyankarlık, fiziksel saldırganlık, akran zorbalığı gibi tepkiler geliştirebilirler.

İzin Verici Tutum (Yumuşak Yaklaşım)

Yumuşak yaklaşımda ebeveynler çocuklara seçenekler sunarlar ancak sınır koyamaz veya koydukları sınırlara sadık kalamazlar. Kendisini çocuğunun mutluluğundan sorumlu hisseden ebeveyn, onun üzülmesine yol açan bir sonucun asla etkin olamayacağına inanır. Sınır koymayı çocuğun bireyselliğine bir müdahale olarak gören anne/baba, çocuğa özgürlük tanımak niyetiyle onun  her yaptığını hoş karşılama eğilimindedir. Problemleri genelde ikna yöntemi ile çözmeye çalışır ve sürekli aynı şeyleri söylemekten yorulduğundan yakınır. Güç ve kontrolün tamamen kendilerinde hisseden çocuklar ebeveynlerini nasıl etkileyeceklerini bilirler ve her istediklerini yaptırırlar. Ailesi tarafından böyle bir tutumla yetiştirilen çocuklar etkili problem çözme becerileri kazanamalarının yanında  aile ortamının dışında da evde olduğu gibi her istediğini yapabileceğini/ yaptırabileceğini düşünerek disipline ve otoriteye karşı bir direnç oluşturup, sosyal ilişkilerinde sorunlar yaşayabilirler.

Demokratik Tutum

Demokratik yaklaşıma sahip ebeveynler çocuklarına her zaman tercih ve söz hakkı veren seçenekler sunarken, aynı zamanda net sınırlar koymaktan da çekinmezler. Bu aileler, çocuklarını ayrı bir birey olarak olarak kabul edip, onları bağımsız bir kişilik geliştirmeleri ve  kendilerininkinden farklı fikirler oluşturmaları konularında destekler. Ancak, bu tutumdaki ebeveynler  çocukların güvende ve sağlıklı büyüyebilmeleri için sınırlara ihtiyaç duyduklarının da bilincindedir. Çocuklara taşıyabilecekleri kadar güç ve kontrol verirken, hangi davranışın sonucunun ne olacağını onlara öncesinde açıklarlar. Çocukların yaptıkları yanlış davranışlar sonucunda onlara cezacı tutumdaki ailelerin yaptığı gibi bağırmak ve aşağılamak yerine, sakince öncesinde belirledikleri sonucu uygularlar. Problemleri genelde işbirliği kurarak çözme yoluna giden aileler çocuklarına seçenekler sunup, hatalarından ders çıkarmalarına izin vererek onların problem çözme becerilerini geliştirmelerine yardım ederler. Demokratik tutum uygulanan evlerde büyüyen çocukların genelde iş birliğine yatkın, sorumluluk alabilen, otoriteye ve kurallara saygılı, kendine güvenen, sınırlarını bilen, kendi duygu ve düşüncelerini savunabilen, benlik kontrolü yüksek, farklı fikirlere karşı saygı duyan bireyler oldukları görülmektedir.

Bazı ebeveynler her zaman bir tane tutuma göre hareket ederken, bazıları ise izin verici tutumla başlayıp, olaylarla başa çıkamayınca otokratik tutuma geçmektedirler. Doğru sınır koyma becerilerini geliştiren ailelerin ise istikrarlı olarak demokratik tutumda hareket ettiği görülmektedir. Peki sizin aileleriniz size küçükken hangi tutuma yakın bir ebeveynlik gösterdiler? Bugün kendi kişisel sınırlarınızı belirlerken veya çocuklarınıza sınır koyarken o dönemin etkileri hala devam ediyor olabilir mi?

                                                  Psk. Stephanie TASİLARİDİS

11/05/2020

     Çocuk eğitiminde sınır koymanın önemi son zamanlarda hem eğitim hem de gelişim alanlarında dile getirilen popüler bir kavram olsa da, çoğu ebeveyn bu konuda sıkıntılar yaşıyor. Kimi aileler sınır koymayı otoriter ebeveyn tutumundaki cezacı yaklaşım ile karıştırıp çocuğun özgüven ve hayal gücüne yapılan bir müdahale olarak yorumlasa da, aslında “Çocuklara Doğru Sınır Koyabilme Becerisi” sağlıklı ebeveynliğin en temel adımı.

     Çocuklar neyi yapıp, neyi yapamayacaklarını bilmek isterler. Sınırsızlık onların aslında kendilerini güvensiz hissetmelerine neden olduğundan çok acı verici bir deneyimdir. Bu doğrultuda çocuğun yaşına uygun ve net sınırlar sağlıklı çocuk gelişiminin en net belirleyicisidir. Aile sınır koyarken mutlaka çocuğunun gelişim dönemini, eğer varsa özel durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalıdır. Bu sınırlar çocuğun güvenliğini sağlamalı, ona sorumluluk vermeli ve kendisine seçenekler sunarak kontrol duygusunu  hissettirmelidir. ”Kontrol sahibi” ve güçlendiğini hisseden çocuklar kendi davranışlarını düzenlemekte daha yetenekli olurlar. Bu da onların sorunlar karşısında anne/baba gibi dış kaynaklar yerine kendilerine güvenmelerine olanak sağlar.

     Sağlıklı sınır koyabilmek için hem koyulan sınırın net olduğundan hem de çocuğa seçim özgürlüğü tanıdığından emin olunmak gereklidir.

     Çocuğunuzun yapmasını istemediğiniz bir davranışı hakkında sınır koyarken ise durumun neden yanlış olduğunu ona sakin ve güzelce anlattığınızdan emin olun. Akabinde ona tekrar bu davranışı yapması durumunda ne tarz bir yaptırım uygulayacağınızı açıklayın. Bunu yaparken iki seçim sağlayın. Bir tanesini pozitif bir şekilde ifade ederken (politikaya uymanın sonucu), diğer seçimi (politikaya uymamanın sonucu) çocuğunuzun hoşuna gitmeyeceğini bildiğiniz bir sonuç olarak belirtin.

     Ör: Çocuğunuzun ödevlerini yapmayı hep gece geç bir saate bırakmasını durdurmak için: “Akşam yemeğinden önce ödevlerini yapmayı seçtiğin zaman, yemekten sonra 30 dakika televizyon seyretmeyi seçmiş olursun. Akşam yemeğinden önce ödevlerini yapmamayı seçtiğin zaman, o gün televizyon izlememeyi seçmiş olursun” şeklinde bir sınır koyabilirsiniz.

     Buradaki önemli nokta çocuğun seçiminin sonucuna katlanmasına izin vermektir. Eğer ebeveynler söylediklerini yapmazlarsa, çocuklarının hatalarından ders çıkarmalarına izin vermemiş olacaklardır.      Karantina döneminde tüm günlük rutin değiştiği için, sınırların da tekrar düzenlenmesi daha sağlıklı olacaktır. Ayrıca ortaokul ve özellikle de lise öğrencilerine sınır koyarken çok didaktik bir tutum sergilememek, mutlaka onun da fikrini dinlemek ve gerekirse kendi sınırlarımız üzerinde esnemeler yapmak önemlidir.

 Psk. Stephanie TASİLARİDİS

04/05/2020

Karantina sürecinin başlaması ile şüphesiz ebeveynler birden kendilerini eskisine kıyasla çok daha yoğun bir temponun ortasında buldular. Artan ev işleri, evden çalışma sistemine geçiş, çocukların dersleri derken zaman zaman tükenmişlik hissetmek belki de yetersizlik duyumsamak oldukça sık karşılaşılan duygular. Bu yazımda hem sizin bu yoğun ve zor duygularınızın şiddetini hafifletecek, hem de çocuğunuzla iletişiminizi kolaylaştıracak bazı ipuçları vermek istiyorum. Yapacağınız küçük değişiklikler, uzun vadede çocuğunuzla çok daha sağlıklı bir ilişki kurmanızı sağlayacaktır.

  • Çocuğunuzla konuşurken mutlaka yüz yüze iletişim kurun. Ona bir şey söylerken, gözlerinin içine bakarak konuşun. Size göre en önemsiz bilgiyi dahi aktarırken başka bir şey ile uğraşmadığınıza, tüm dikkatinizin çocuğunuzda olduğuna emin olun.
  • Çocuğunuz size bir şey anlatırken, yine başka bir şey ile uğraşmayın. Telefonunuza, yapmakta olduğunuz işe, televizyona vs bakmadan direk olarak yüzüne bakarak onu dinleyin.
  • Bir tepki vermek için çocuğun söyleyeceklerini bitirmesini bekleyin. “Dinlersem kabul ettiğimi zanneder” düşüncesi doğru değildir. “Yine mi aynı konu” vb şeklinde çocuğun söylemlerini durdurmayın. Söylemek istediklerini bitirmesini bekleyin.
  • Duyguları negatif ve pozitif olarak ayırmayın. Zaman zaman mutsuzluk, öfke, kıskançlık, kaygı gibi zor duyguları deneyimlememiz de da aslında neşe, mutluluk, huzur duyumsamamız kadar normaldir. Kimseyi zor bir duygu yaşıyor diye suçlu hissettirmeyin. Bu noktada çocuğunuzun bu zor duygu ile girdiği öfke krizi vb davranışları sizi rahatsız etse de söyleyeceklerinizden önce “Şu an çok öfkeli olduğunu anlıyorum” şeklinde çocuğa duygularını yansıtın. Bu onu, her koşulda kabul ettiğinizi hissetmesini sağlayacaktır.
  • Biz genelde çocuklarımızın olumlu davranışlarını nasıl olsa yapması gereken bu diyerek görmezden gelip, negatifler üzerine yoğunlaşırız. Oysa ki çocuğun içindeki iyi tarafı beslememiz gerekir. Çocuğun olumlu davranışlarını överken “Sen çok iyi bir çocuksun” gibi belirsiz cümlelerden kaçının. “Bugün masayı kurarken bana yardım ettiğin için teşekkür ederim” şeklinde takdir ettiğiniz davranışı betimleyen cümleler tercih edin.
  • Çocuğunuza yapmasını istediğiniz davranışı hatırlatırken yaşına uygun bir istek kalıbı kullanmak önemlidir. Küçük çocuklara “Derslerini yapabilir misin?” şeklinde soru tarzı ile bir şeyleri anlatmaya çalışmak, çocuğun “hayır” cevabını vermesini sağlayacağından, “Ders zamanın geldi” şeklinde kesinlik içeren cümlelerin kullanılması gerekir. Ancak ergenlik çağındaki gençler onlara neyi ne zaman yapması gerektiğini söyleyen ebeveynlerine sinirlenecektir. Bu nedenle bu yaş grubunda daha arkadaşça bir tarz olan soru kipleri ile hatırlatmalar yapılabilir.
  • Kardeş kavgaları esnasında ebeveynler bir hakem gibi kimin haklı, kimin haksız olduğuna odaklanmak yerine; bir rehber tarzında çocuklara çözüm yolu bulmak için yardım etmelilerdir. Bu şekilde çocuklar sorun çözme becerilerini geliştirebilirler.
  • Çocuğunuzu “Hep söz dinler”, “Çok uslu”, “Beni hiç üzmez” , “Çok efendi” gibi tanımlamalarla anlatmaktan kaçınmak gerekir. Çocuk  bu sıfatları kaybetmemek için istemediği gibi davranmaya başlayabilir ve kendi istediği kişi olmak yerine, onaylanan kişi olmayı seçebilir.  Çocuğunuzun sizin her dediğinize uymasını, “evet” demesini beklerseniz, gerektiğinde başkalarına da “hayır” diyemez.
  • Çocuklarınıza koyduğunuz sınırlara mutlaka uyun. Bu sizi zalim değil, onun gözünde söylediğini yapan güvenilir bir ebeveyn yapacaktır.
  • Çocuklarınız yapması gereken davranışı yapmadığında onun yerine sorumluluk almayın. Örneğin ödevini yapmıyorsa, ödevi siz yapmayın, bu davranışının sonucunu yaşamasına izin verin.

     Bu küçük gibi duran ama aslında aile içi iletişimde kilit rolünü üstlenen davranışları denerken, değişim için bir süreç gerektiğini unutmayın. Birkaç kez bunları uygulayıp, sonuç alamamak sizi vazgeçirmesin.

Sevgiler.

                                                    Psk. Stephanie TASİLARİDİS

27/04/2020

     İnsan yapısı gereği başına gelen olayları anlamlandırmaya çalışır. Bunu yapamadığında ise stres duymaya başlar. COVID-19 salgınının neden olduğu aksaklıklar, birçok insanın rutinlerini önemli ölçüde değiştirdi. Bu da hissedilen stresle başa çıkmayı zorlaştırıyor. Bu konuda yapılan araştırmalar bireylerdeki stres düzeyini yükselten dört ana etmen olduğunu belirtiyor:

     1)Belirsizlik : “Kişinin ilerde kendisini neyin beklediğini öngörememesi”

     2)Kontrol Kaybı: “Kişinin kendi hayatı ve planları üzerindeki denetimini kaybetmesi”

     3)Bilgi Eksikliği: ”Kişinin içinde bulunduğu durum ile ilgili net bir bilgi sahibi olmaması”

    4)Çaresizlik: “Kişinin içinde bulunduğu zorluktan nasıl çıkacağını bilmemesi”

     Beynimizin, beyin sapını oluşturan ve “İlkel Beyin” olarak adlandırılan kısmı sürekli ”Güvende miyim?” diye sorgular. Bu bağlamda yaşadığımız bu zorunlu tatil döneminde yukarıda bahsettiğim dört maddeyi de deneyimlediğimiz için, kaygı düzeyimizin zaman zaman artması kaçınılmaz. Ancak, her günü Pazar günüymüş gibi yaşamak yerine bir rutin oluşturmak ve yeme/çalışma/serbest zaman saatlerini belirlemek beynin à “Hala bir kısım kontrol sahibiyim, tamamen mağdur değilim” şeklinde düşünmesine neden olur. Bu nedenle, karantina döneminde hayatlarımızda, özellikle de çocuklarımızın düzenlerinde bir rutin oluşturmak bizim ve onların daha güvende hissetmelerine neden olacaktır.

Bir Rutin Oluştururken Dikkat Edilecekler:

     Çocuğun ders günleri ve ders olmayan günler için iki ayrı plan oluşturabilirsiniz.Çocuğun uyanma, yemek yeme, ders çalışma ve serbest zaman saatlerini önceden belirlemek gerekiyor. Bunu yaparken, çocukların da kendi programları üzerinde söz sahibi olmaları çok önemli. Ortaokul ve lise öğrencilerinin bu programı kendileri yapmalarına izin verilip, veliler rehber konumunda onlara yardım ederken; ilkokul bölümünde veliler çocuklara “30 dakika tabletle  oynama hakkını matematik ödevlerinden önce mi yapmak istersin, sonra mı?” şeklinde  seçenekler sunabilirler.

     Çocukların uyudukları, yemek yedikleri ve çalıştıkları alanlar mutlaka farklı olmalı, çalışma alanında dikkat dağıtıcı nesneler bulunmamalıdır.

     Öz-bakımımızı sağladığımızda beyin yine “İyiyim ve güvendeyim” mesajını alır. Bu nedenle hijyen kurallarına dikkat etmek, sık sık duşa almak ve tüm gün pijamalarla dolaşmak yerine özellikle ders saatlerinde rahat ev kıyafetleri giymeleri çocukların daha iyi hissetmelerini sağlayacaktır.

     Şu an tüm aile bireyleri sürekli evde vakit geçirdikleri için, çocuklara ev içinde yaşlarına uygun bazı sorumluluklar vermek, geliştirici bir deneyim olabilir. Bu sorumluluklar da yine programa eklenmeli ve çocuk neyi ne zaman yapacağını bilmelidir.

     Eğer ebeveynlerden ikisi de evden çalışıyorsa veya çocuğun birlikte yaşadığı ebeveyn evden çalışıyorsa ve o çalışırken çocuğa bakım verecek kimse yoksa, aile bireylerinin kendi toplantılarını çocuğun ders saatlerine göre düzenlemeleri faydalı olacaktır.

     Özellikle küçük sınıflarda, yeni sistemde ebeveynlerin desteği çok önemli. Ancak, bunu yaparken ailelerin öğretmen rolüne girmemesi gerekiyor. Çocukların bu dönemde otoriter velilere değil, birlikte ilişki kuracakları ebeveynlere ihtiyaçları var.

     Akşam saatlerinde tüm aile birlikte yapılabilecek bir etkinlik saati programa eklenebilir. Küçük çocuklar için gün içerisinde ebeveyn-çocuk oyun oynama saati olması çok önemlidir.

Zaten zor bir dönemden geçtiğimizi unutmayarak, tüm programlarda mutlaka yeterince “Saçmalama saati” olmalıdır.  Bu süreçte çocukların istedikleri şekilde enerjilerini atmalarına izin verilir.

     Özellikle küçük çocukları olan velilerin yapılan programı mutlaka çocuk için somutlaştırarak yazması gerekir. Bunu çocuğunuzla birlikte kartonlar, boyalar ve el işi kağıtları kullanarak eğlenceli bir hale de getirebilirsiniz.

     Tüm bu sürecin çocuklar için ne kadar zor bir deneyim olduğunu unutmamalı ve sonuç ne olursa olsun her zaman onların çabalarını övmeyi ihmal etmemeliyiz.

    Yaşadığımız günler hepimiz için olağanüstü bir süreç. Biz bugünkü davranışlarımızla ileride çocuklarımızın bu dönemi nasıl hatırlayacağını belirliyoruz. Hem kendi evlerimizde, hem tüm toplumda Korona hikayesini oluşturuyoruz. Umarım, bu süreçte sağlıklı, güzel hikayeler ortaya koyabiliriz.

     Sevgiler

                                                      Psk. Stephanie TASİLARİDİS